Cengiz Ünal Kimdir ?

Hakkında

Resim

DİJİTAL BİOGRAFİ İÇİN TIKLAYINIZ

ÜNAL MÜHENDİSLİK İNGİLİZCE KATALOG.pdf

ÜNAL MÜHENDİSLİK KATALOG.pdf

BAŞARI HİKAYESİ CENGİZ ÜNAL SÖYLEŞİ ;

Yasin Dikmen: Safranbolu Ticaret ve Sanayi Odamızın dergisinde size misafir etmekten mutluluk duyuyoruz. Kendinizden biraz bahsederek söyleşimize başlayabilir miyiz?

Cengiz Ünal: Öncelikle bütün okurlarımıza selamlar sevgiler diyerek başlamak istiyorum. 1972 yılında Kayseri’nin Erkilet Beldesinde dünyaya geldim. İlkokulu beldemizin okulu olan Erkilet ilkokulunda okul birinciliği ile bitirdim. Aynı zamanda ilkokulda atletizm birinciliğimde vardı. Küçük yaştan beri yürümeyi koşmayı aktif olmayı çok severdim. Şimdiki hareketliliğim o zamanlardan gelmektedir. Orta öğretim için şehire gittim. Sümer lisesinde liseyi bitirdim. Lise hayatımda başarılarla geçtikten sonra 1989 yılında Selçuk Üniversitesi mühendislik ve mimarlık fakültesini kazanarak 4 yıl sonra genç bir inşaat mühendisi olarak iş hayatına atıldım.

Y.D. Çocukluk Hayallerinizde şu an yapmış olduğunuz meslek var mıydı? Yoksa hayat sizi bu mesleğe mi sürükledi.

C.U. Kayseri’de doğmuş, anne baba ve altı kardeşiyle yaşayan geniş bir aileye sahiptim. Mühendis olmak çocukluk hayallerimde vardı. Fakat Elektrik Elektronik mühendisi olmayı istiyordum. Mahallemizde mühendis çıkmış kişileri gördüğüm zaman onlara imrenir mühendis olma arzum kabarırdı. Fakat günümüz konjektörün de inşaat mühendisliğin gelecek vaat eden meslek olduğunu düşündüğüm için üniversite tercihlerimde inşaat mühendisliği bölümü yoğunluktaydı ve sonuç olarak inşaat mühendisliği bölümünü kazandım. Mesleğimi severek yerine getiriyorum. Pek çok insan günümüz şartlarından dolayı mesleğini sevdiğini söyleyemez fakat ben inşaat mühendisliğini çok seviyorum. İnsanlara ve ülkeme hizmet etmenin inşaat mühendisliğinden geçtiğine yürekten inanıyorum.

Y.D. Kayseri’de doğup büyüdünüz fakat şu an Safranbolu Ticaret ve Sanayi Odası dergisinin “Başarı Hikayesi” köşesine misafir ediyoruz. Safranbolu aşkına nasıl tutuldunuz.

C.U. Mühendislik diplomamı aldıktan sonra bir firmada şantiye şefliği yapmaya başladım. Firmamız 3 yerde ihale kazanmıştı. Beypazarı, Ürgüp ve Safranbolu olmak üzere 3 farklı yerde çalışacaktık. Bende firmanın başmühendisiydim. Yöneticim bana nerede çalışmak istediğimi sordu. Bende Tarihi Çarşı’yı görünce çok etkilendim. Osmanlıdan izleri üzerinden barındıran, kendini koruyarak tarihe kendini hapseden bu güzel şehrin ambiyansı, otantikliği beni büyüledi. Burası benim şehrim dedim ve 1996 yılında Tarihi Çarşı’da bulunan Kazdağlıoğlu Meydanı düzenlemesiyle Safranbolu’ya ilk hizmetimizi vermiş olduk. Yaklaşık olarak toplam 10 yıl bu firmaya şantiye şefliği ve yöneticilik yaptıktan sonra kendi firmamı çok sevdiğim Safranbolu’da kurdum.

Bu bölgenin en zor restorasyon işini başarıyla gerçekleştirerek Safranbolu maceramıza çok hızlı giriş yaptık. 6042 metre uzunluğunda ki Bulak Mencilis Mağarasının 500 metresini turizme açarak merhaba Safranbolu artık sana hizmet edecek Ünal Mühendislik firması var dedik.

Y.D. Ticarete atılış hikâyenizi de sizden dinleyebilir miyiz?

C.U. Benim hayatım mücadele etmenin üzerine kurulmuş. Allah sağlıklı uzun ömür versin annem bana gebeliğinde sıkıntılar yaşamış her defasında çocuk düşer dediklerinde düşmemiş, yaşamaz dediklerinde yaşamış ısrarla hayata tutunmuşum. Hayata gelmemde ki aksiyon, mücadeleci, yılmayan yıkılmayan yapım çocukluğumdan gençlik yıllarıma kadar da devam etti. Daha 17 yaşında Üniversite sınavına Kars’ta girdim. O tarihlerde ki teknolojiyi, ulaşım zorluğunu düşünün. Mücadele edeceğiz ya illa, memleketimizde evimizin önünde değil, saatlerce uzaktaki yaklaşık olarak evimden 850 km uzakta ki Kars’ta sınava girdim. Babam sınav kağıdını görünce şakayla karışık “oğlum sınav kağıdın geldi hayırlı olsun Kars Gazi İlköğretim okulunda sınava gireceksin iyi bari çok uzak yer çıkmamış” dedi. Bende yok baba ne Karsı? Kayseri’de bulunan Gaziosmanpaşa ilkokuludur dedim. Sonra bir baktım. Hakikaten Kars yazıyor. Lisede öğrencisiniz hedefleriniz var hayatın en önemli sınavlarından birine gireceksin ve sınav kâğıdında 850 km uzakta ki bir şehir yazıyor şaşkınlığımı siz düşünün. Vardır bunda da bir hayır dedim ne yaptım tek başıma Kars’a gittim. 24 saat tek başına trenle yolculuk yaptım. Sonra yine tek başıma geri döndüm. Ben bu hayatı tek başıma kazandım. Evlendikten sonra da iki kişiyle kıymetli eşimle kazandık sonra yöneticilerimiz ve çalışanlarımızla devam ettirdik. Benim anayasamın birinci maddesi şudur “Rızkı Allah verir, Hazinesi geniştir. Rızk için çalış paylaşmak için kazan”.

Annem ilkokul dönemlerinde ticaret alışmam için süt yoğurt ve yumurta sattırırdı. Okuduğum okulumun arka sokaklarında okul arkadaşlarımın yanından geçer sütçü, yumurtacı geldi diye bağırırdım. O dönemlerde o yaşlarda çok nadirdir çocukların ticaret atılması yapamaz çekinirler. Ticari bir akla sahip olma ile ilgili bir sınavı olmasa yapamaz utanır. Annemim verdiği bütün ürünleri satardım. Annemde cömertti her defasında bana haçlığımı verirdi. Bende aldığım ilk harçlıkla ne almış olabilirim? Hesap makinesi aldım, ilk harçlığımla koşa koşa hesap makinesi almaya gittim. Ben yürümez koşardım. Çok hareketliydim. Ortaokul çağlarında çobanlıkta yaptım. Bağ bahçe işlerinde de çalıştım. Üniversiteye gelince de çalışma işim son bulmadı. Araba alma hedefim vardı bu hedefe ulaşmam için iyi para kazanmam lazımdı. Bu para kazanma yolu da İstanbul’dan geçiyordu. 1992-93 yıllarında ki Galatasaray’ın Manchester United maçı olsun yine Fenerbahçe’nin ve Beşiktaş’ın Avrupa Kupaları maçları olsun Konya’dan iki arkadaş trene biner soluğu İstanbul’da alırdık. Dolmabahçe’de kaşkol eldiven bayrak gibi ürünleri satan mağazadan senet karşılığı alıyor maç sonu satıp parasını ödüyorduk. 1 kuruşa aldığımız bayrak 1.5 kuruşa zor sattığımız ürünler Manchester United galibiyeti gibi önemli zafer kazandığımız zaman 10 kuruşa bile satılıyor ve hepsi bitiyordu. Yaz aylarında eldivenler bile satılıyordu. Kazandığımız paralarla İstanbul’da Mercan yokuşuna gidiyor o zamanın modası olan kazak ve kot pantolonları alıyorduk. Dönüşümüzü para kazandığımız için kendimize bir iyilik yapıyor ve otobüsle yapıyorduk. Döndüğümüz zaman üniversitede ki arkadaşlarımıza burs aldıkları tarihlere göre 3 aylık taksitlerle satışlar yapıyor ve bütün ürünleri tüketiyorduk. Para kazandıkça ticareti daha çok sevmeye başladım. Üniversite 3. Sınıfa geçmeden araba alma hedefine ulaştım ve Murat 131 marka araba aldım. Sadece ticaretten kazandığım para ile aldım. Ayrıca babamın bir yıl içinde iki ablam ve bir ağabeyimin düğün masrafları için kredi kooperatifinden çekmiş olduğu krediyi kapatmaya yardım ettim. Yaz aylarında okulun olmadığı dönemlerde de hiç boş durmadım. Fethiye’ye, Ölüdenize Nevşehir’in meşhur olan çanak çömleklerini satmaya giderdim. Çalış Belediyesindeki yetkililere ben öğrenciyim bunları satabilir miyim diye izin aldırdım ve sadece benim satmama izin çıkardı. Koli Koli ürünleri getirir onlarında hepsini bitirirdim. Üniversite hayatım boyunca da nereye burs başvurusunda bulunduysam hepsinden olumlu cevap aldım. 15 yere başvurdum 15inden de olumlu cevap geldi. İhtiyacım kalmadığı zaman param var dedim ve bursları reddettim. Yıldızı çok parlak bir çocuktum. Üniversite bitirdikten sonra Kayseri’ye döndüm bir ara Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanlığı Fen işleri Müdürlüğünde görev yaptım. Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı annemin akrabası olması dolayısıyla beni tanıyordu. Fen İşleri Müdürlüğünde memur olarak devam etmemi istedi ama benim küçüklükten beri hayalim ticaretti. Ticaret yaparsam vatanıma milletime daha faydalı olacağımı düşünüyordum. Memur olursam kendimi kurtaracaktım ve ben kendimi kurtarmak istemiyordum. Babam ve ağabeyim askeriyede memurlardı daha küçükken den ben onlar gibi memur olmayacağım, ticarete atılacağım demiştim. Şimdi memuriyete atılırsam hedeflerime ihanet etmiş olacaktım. Özel sektörde işe girdim ilk işim Giresun’da nasip oldu. Giresun ‘da başarılı restorasyon çalışmamız oldu. Daha sonra Samsun’a geçerek Rum Pontus hükümet konağı ve başka restorasyon işlerimiz oldu ve oradan da Safranbolu’ya geçtim. Devletimi ve Devletimi hizmet etmeyi çok seviyorum. Kazandığımız hiçbir şeyin kendimizin olduğuna inanmıyor, önce yaratanın sonra devletimizin olduğuna inanıyorum. Zamanla başarılı çalışmalarımız sayesinde Türkiye’de faaliyet gösteren 25 in üzerinde firma Ünal Mühendislik grubumuzdan çıkmıştır. Bu firmalar Türkiye’ye hizmet vermeye devam ediyor. Firmamız bu bölgede pek çok firmaya ticaretin nasıl yapılabilirliği ile ilgili çok iyi izler bıraktığımızı düşünüyorum.

Y.D. Nereye bakarsak mutlaka imzanızı görüyoruz. Özellikle turizm yerleri olan Bulak mağarası, Kristal Teras Projesi, Hıdırlık Seyir Terası gibi Safranbolu’nun önemli gezi destinasyonlarında grubunuzun imzası var. Firmanızı kurarken kısa sürede bu kadar büyük işleri başarabileceğinizi tahmin edebiliyor muydunuz?

C.U. Çok güzel bir soru Yasin Bey. Küçüklükten beri hedeflerime ulaşacağımı biliyordum çünkü kendime çok güveniyordum. Sadece hedeflerime tahminimden daha genç yaşlarımda ulaştım. Biz Safranbolu’da iş yaparken zor ya da kolay iş demedik hepsiyle mücadele ettik. Bulak Mencilis mağarası en zor işti kimse yapamadı biz yaptık. Sonuçta gurbetteydik, gurbette kabul görmek, bazı şeyleri ispatlamak için daha çok çalışmak ve yapılamayanları yapmak gerekiyor. Biz çok gayret gösterdik özellikle Karabük ve Safranbolu’ya çok emek verdik çok şeyler verdik ama Karabük ve Safranbolu’da bize çok şey verdi minnettarım ve teşekkür ediyorum. Kristal Teras projemizde dünyanın sayılı proje ve uygulamalarındandır. Amerika’nın Arizona eyaletinde örneği bulunan kristal terasa bakıldığında moment olarak birleşim noktaları çok basit ve yapılabilir özelliği olan bir terasken bizim Safranbolu’ya gerçekleştirdiğimiz terasta birleşim hipotenüs dışarıda bulunan yelpaze şeklinde çalışılan Dünya’da örneği olmayan risk alınarak yapılmış bir yapıdır. Ünal Mühendislik grubumuzun yüz akı projelerimizdendir. Bu proje tüm Türkiye’ye alyans gibi oldu örnek teşkil etti bu da bizi gururlandırıyor. Yine Hıdırlık Seyir Terası, Eski Hükümet Konağı restorasyonları da Bulak Mencilis Mağarası ve Kristal Teras projesi olduğu gibi pek çok kişilerin cesaret edipte gerçekleştirebileceği işler değildi. Bu projeler cesaret isteyen projeler olduğu için bizde hepsinden yüzümüzün akıyla çıktığımız için büyümemize vesile oldu. Büyüyen insan doğru yatırımlara devam ederse büyümeye devam eder. Ben söyleşimizin başında da belirttiğim üzerine ben yürümem koşarım demiştim. Yeni projelerimizi koşarak hayata geçirmeye devam edeceğiz.

Y.D. Aynı zamanda sizi farklı cemiyet alanlarında da görmekteyiz. Bu kadar işinizin aranızda buralarda da aktif olmak sizi zorluyor mu?

C.U. Hayır aksine daha da işime motive ediyor ben durursam yoruluyorum. Yıllardır cemiyet alanlarındaydım ve hala aktif olarak olmaya devam ediyorum. Şu an söyleşini gerçekleştirdiğimiz Safranbolu Ticaret ve Sanayi Odasının Meclis Başkanlığını yürütüyorum. MÜSİAD Karabük Şubesinin Başkan Yardımcısıyım, Parti İl Başkan Yardımcılığı görevim oldu. Bunlarla birlikte Uluslararası projelere imza atan Türkiye’nin saygın işadamlarının olduğu vergi rekortmeni, Forbes dergisine girmiş iş adamlarının bağlı olduğu DEİK’in Dış İlişkiler Ekonomik Koordinasyon Kurulu Başkanlığı ve yatırım yaptığımız şirketler kurduğumuz Karadağ’da DEİK Türkiye - Karadağ Yönetim Kurulu Üyesiyim. Ticaretimizin yanında cemiyet hayatının vermiş olduğu enerji ticaret yapmamızı istekli olmamızı istihdam oluşturmamızı katma değer oluşturmamıza sebep oluyor.

Y.D. Şirketinizin Safranbolu ve Karabük’le sınırlı kalmayarak Ülkemizin büyük şehirlerinde projeler yapmaktadır. Şirketinizin ülkemizdeki konumunu nasıl görüyorsunuz.

C.U. Enerjimize Safranbolu ile kavuştuğumuzu çok iyi biliyoruz öncelikle üzerine basa basa onu söylemek istiyorum. Safranbolu ile birlikte İstanbul, Ankara, Zonguldak, Kastamonu, Kayseri Bartın gibi bir çok şehirde hem restorasyon hem konut hem de kamu sektörüne ait yapım işlerini yaptık. En güzellerine örnek göstermek gerekirse Amasra Müzesi, Koç Müzesinde sonra interaktif sistemle çalışan Türkiye’nin ikinci müzesidir. Buranın restorasyonu grubumuz tarafından gerçekleştirilmiştir. Onur duymaktayız. Kültür Bakanlığına ait Ankara Valiliği ile ortaklaşa restorasyonunu gerçekleştirdiğimiz Resim Heykel Müzesinin 1 ve 2 etabı yine gurubumuz tarafından restore edilmektedir. Resim Heykel Müzesi Türkiye’nin en önemli resim ve heykel üzerine teşhir edilmiş müzelerinden bir tanesidir. Yaklaşık olarak 3500’in üzerinde tablo bulunmaktadır. Türkiye’nin ve Dünya’nın en kıymetli sayılan eserleri grubumuz ve ekibimiz tarafından konservasyonu, rehabiltasyonu yapılarak İtalya’dan getirdiğimiz yangına dayanıklı özel dolaplarda muhafaza edilerek tamamlanmıştır. Ülkemizce namı olan güzel bir eser olan Ulucanlar yarı açık cezaevi resterasyonu da grubumuz tarafından tamamlanmıştır. Ankara Altındağ Belediyesi Hamamarkasını tarihi dokuya uygun şekilde restorasyonunu tamamladık. Vakıflara çok eserler teslim ettik. İstanbul’da Ahmediye Medresesini, yine Kuleli Askeri Lisesinin köşesinde bulunan ve çok meşhur olan boğaza sıfır konumunda bulunan diğer adı Bordo Cami olacakta bilinen Kaymak Mustafa Paşa Camiini 3 yıldır restore ediyoruz elhamdülillah teslim etmek üzereyiz.  Abide dini eserlerden biri olan Hüdai Hazretlerinin Külliyesi ve şeyh dairesi restorasyonları da yine İstanbul’da teslim ettiğimiz değerlerdir. Bizim ana temalarımızdan bir tanesi de nerede ticaret yaparsak yapalım önceliğimiz Karabük ve Safranbolu’dan satın alma yapmaktır. İstanbul’da restorasyon yaparken buradan firmamızı arıyoruz bize boya ve ahşap malzemesi lazım buradan satın alma yapacağız hazırlığınızı ona göre yapın diyoruz. Ulucanlar cezaevini yaparken klima iklimlendirme ile ilgili burada ki firmayı arayıp onlarla pazarlığı yapıp ürünleri onlardan alıyoruz. Biz Safranbolu’dan konut satarken burada ki hemşerilerimizin ekonomisinden yararlanırken aynı zamanda bizde bu bölgenin ekonomisine katkı sağlamaya çalışıyoruz.

Bizlere bu kadar eserleri yapmak gurur verse de bu eserleri yaparken oluşturduğumuz istihdam bizleri daha mutlu ediyor. Her yıl 400 kişiyi istihdam edecek şekilde iş gerçekleştiriyoruz. Buda bizim asıl övünç kaynağımız. Kriz ortamlarında bile biz herhangi bir işçimizi çıkarmadan işlerimizi gerçekleştirdik. Kriz ortamlarında pek çok firma panik yaşarken biz panik yaşamadık. Benim yöneticilerime verdiğim direktif şu oldu. Ülkemizin içinde olduğu durum ne olursa olsun çalışmaya devam edecek üretmeye devam edeceksiniz, ne kadar zor şartlarda çalıştığınızı biliyorum bizim kolay işimiz şimdiye kadar olmadığı gibi şimdiden sonra da olmayacak, mutlaka emek vereceksiniz ki refaha çıkabilesiniz. Eğer oldu da her şey ters gitti ödemelerimizi alamadık ne kadar kişi çalışıyor bizde 400 kişi. Önce 1 numaraya Cengiz Ünal’ı yazacağız, evimi arabamı tarlamı üzerime olan her şeyi satacağız. Yetmedi mi sonra üst yönetimin aynı şekilde satmaya devam edeceğiz. Ama asla kriz var diye işçi çıkarmayacaksınız onların ekmeği ile oynamayacaksınız dedim. İşçilerimize bu şekilde yaklaştığımızdan dolayı onlarda bizi hiç mahcup etmedi. Özveri ile çalışmaya devam ettiler. Her birine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Y.D. Söyleşimiz sırasında DEİK Karadağ Türkiye Yönetim Kurulu Üyesi olduğundan bahsettiniz. Karadağ’a ilk adımımızı nasıl attınız?

C.U. Çok yurt dışı gezileri yapıyorum. Bazen Ticaret ve Sanayi Odası ile bazen MÜSİAD ile bazen de DEİK ile çok yurt dışı iş gezilerim oldu. Yurt dışı gezilerinde bizim bölgemiz insanımızın da yurt dışında işler yapabileceğini döviz girdisi sağlayabileceği ile ilgili kanaatim vardı. Yatırım yapmayı çok sevdiğim için gittiğim ülkelerde hep bu gözlerle baktım. Hangi ülkede neler yapabilirimi araştırdım. 3 sene önce Safranbolu Ticaret ve Sanayi Odası ile Arnavutluk-Karadağ yurt dışı iş gezisine katıldım. Buradan düzenleyenlere tekrar teşekkür ediyorum. Gezimizde Balkanların Karadağ bölgesini denizi ile tarihi dokusu ile İtalya’ya ve Avrupa’ya yakınlığı ile keşfedilmemiş cennet olduğunu hissettim. Karadağ’da şirket kurarak yurt dışında iş yapma ile ilgili düşüncem iyice pekişmiş oldu. Döndüğümde araştırmalar, istişareler yaptım danışman firmalarla görüşerek 8 tane şirket kurmuş oldum. Projelerimiz var oralarda da hedeflerimiz var. Safranbolu’ya yapmış olduğumuz Kristal Teras projesini yabancı dile çevirerek aynısını yapmak için teklif sunduk sonuçlarını dönüşlerini bekliyoruz. Karadağ üzerinden başka Avrupa Ülkelerine açılabilir miyiz diye düşünüyoruz onların araştırmalarını yapıyoruz. Tabi bunlar uzun soluklu işler birden olacak işler değil. Ülkeyi tanımamız lazım insanları tanımamız lazım ticaretini teşviklerini tanımak lazım. Safranbolu Ticaret ve Sanayi Odası ile başlamış olduğumuz yurt dışı serüveni DEİK ile taçlanmış oldu. DEİK yönetiminde olduğum için Karadağ Türkiye ticari aksiyonlarının yönetimi bizim gözetimimizde oluyor. Sağlık, inşaat ve turizm üzerine yatırımlar var ama DEİK bu bölge için ilk etapta çok büyük yatırımları tavsiye etmiyor öncelikle butik yatırımlar yapın istiyor. Nüfusu bir milyona yakın küçük bir ülke olduğu için yatırımın karşılığı olamayabilir kaldırmayabilir tavsiyesinde bulunuyor. Yurt dışı serüvenimiz şu an bu şekilde ilerliyor yeni hedeflerimizle hedeflerimize sağlam adımlarla ilerliyoruz.

Y.D. Ticarete atılmak isteyen gençlere vermek istediğiniz altın öğütünüz var mı?

C.U. Öncelikle dürüst olmak kazanmak ve paylaşmak. Ticarette, ailede kısaca insan hayatında paylaşmadığınız sürece büyüyemiyorsunuz. Başarılı olmanın nedenlerinden biriside programlı çalışmak ne yaptığını bilmek hakkaniyetli iş yapmaktır. Gençlerimiz ülkemize hizmet etmek için hevesli olmalıdır. Ben bunun için bir örnek göstermek istiyorum Selçuk Bayraktar. Takdir ettiğim ve çok sevdiğim bir isimdir. Ülkesi için gecesini gündüzüne katan insansız hava araçları üreterek terör örgütlerine ve düşman devletlerine karşı mücadele etmemize yardım eden ülkesine bayrağına bağlı bir insandır Selçuk Bayraktar. Eğer gençler genç bir idol arıyorsa Selçuk Bayraktar’ı incelemeli diye düşünüyorum. Kendisi başlı başlına çok güçlü bir başarı hikayesidir.

Y.D. Cengiz Ünal’ın yeni hedeflerini nelerdir.

C.U. Benim büyük hedeflerimden birisi Balkanlar üzerinden Avrupa’da ses getirecek restorasyonlar yapmak. Şu an ülkemizde sayılı restorasyon firmaları arasındayız. Biz ülkemizle sınırla kalmayarak bu hedefimizi daha da ilerletmek istiyoruz. Benim hedeflerim hep ticaret üzerine kurulu, makam mevki koltuk üzerine kurulu değil. Siyaset erbabı biri belki bir kişiyi zor istihdam ederken biz yüzlerce insani istihdam edip onların evlerine ekmek götürmelerine vesile olabilir.

Y.D. Yüzlerce insanı istihdam ediyorsunuz. Bu Yükün ağırlığını omuzlarınızda hissediyor musunuz?

C.U. Kesinlikle hissediyorum. Özellikle son yıllarda inşaat sektörünün yaşadığı sıkıntılar ortada. Bölgemizde de inşaat sektörü çok sıkıntı yaşadı hemen hemen firma kalmadı diyebiliriz ya konkordato ilan ettiler ya kapatmak zorunda kaldılar. Çok sağlam adımlar atmak gerekiyor. Ticaret erbabının ayakta kalması için öz sermeyesinin olması lazım. Bizim ülkemizin en büyük sorunu ticaret erbabının öz sermaye olmamasıdır. Hepimizin arsaları var evleri var satacağımız çok metalar var. Kriz ortamlarında ekonominin sıkıntıya girdiği zamanlarda bunları da satamıyoruz yedek akçe dediğimiz sermayemiz olmadığı için sıkıntı çekiyoruz. Bunun sonucu da iflaslara ve ülkeye yeni işsiz insanlara yol açıyor. Benim üzerimde hissettiğim en büyük yük çalışanlarımızdır. Yirmi küsur yıldır ticaretteyim daha benim çıkardığım bir işçim bile olmadı. Ancak memuriyete geçmiş mazereti olan parmakla sayılacak insan ayrılmıştır bizden. Bunun devem etmesi içinde tüm zorluklara göğüs germeye devam ediyoruz.

Y.D. Son olarak üyelerimize söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?

C.U. Başarıya giden yolda karşılaştığımız zorluklara yılmamız gerektiğini karga ve kartalın hikâyesi ile anlatmak istiyorum. Karga, kartalın sırtına havada iken konabilen tek hayvandır. Kartal ise bunu umursamaz, tam tersine daha yükseklere çıkar. Oksijen miktarı azaldıkça karga bilincini yitirir ve aşağı düşer. Yani insan hedefine doğru giderken onu aşağıya çekmek isteyenleri önemsemeden yoluna devam etmelidir. Bir müddet sonra bunlar kendiliğinden yolundan çekilecekleridir. Bizim tek doğrumuz dürüstlük olsun. İbadet gibi ticaret de hile kabul etmez dürüstlüğümüzden asla taviz vermeyelim. Son olarak insanımıza teşekkür, yaratanımıza şükredelim. Ben başta Safranbolu halkı olmak üzere Safranbolu Ticaret ve Sanayi Odası Üyelerimize ve bizlere inanan güvenen herkese teşekkür ediyor sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

A Success Story

Yasin Dikmen: We are happy to host you in the magazine of Safranbolu Trade and Industry Chamber. Would you mind starting our interview by introducing yourself shortly please?

                                   

Cengiz Ünal: I would like to start the interview by sending my greetings and love to our readers. I was born in Erkilet, Kayseri in 1972. I graduated Erkilet Primary School, which was the school of our town, as the school’s top scoring student. I was also the top in athleticisim during the primary school. I have always loved walking, running, being active since my childhood. My current liveliness stems from those times. I moved to the city centre for my secondary education and finished Sumer High School. On finishing the high school successfully, I attended Selçuk University, Faculty of Engineering and Architecture in 1989, and four years later I began to work as a young civil engineer.

Y. D.: When you were a child, did you dream of what you are doing today? Or has the life led you to this occupation?

C. Ü.: Born in Kayseri, I lived with my large family including mom, dad, and six siblings. I dreamt of being an engineer when I was a child. But I wanted to be an electrical and electronic engineer. When I saw the engineers in my neighbourhood, I coveted them and my ambition to become an engineer increased. However, as I thought civil engineering would be a promising occupation, I mostly chose this department to study and as a result I attended civil engineering department. Every department has its own challenge. The education given in civil engineering department is also difficult and requires fine details. You need to live with formulas of mathematics and have the ability to think three dimensional. I love my job. Many people cannot say they love their jobs because of the conditions of today but I love civil engineering. I believe that serving my country and people is quite related to civil engineering.

Y. D.: You were born and grew up in Kayseri but now we are hosting you in the column of “Success Story” in our magazine. How did your passion for Safranbolu start?

C. Ü.: After getting my degree of engineering in 1994 and working in Kayseri Municipality for a short time, I started to work for a private company as a construction supervisor. Our firm won tenders in three different places. We were going to work in Beypazarı, Ürgüp and Safranbolu. I was the chief engineer of the firm. The manager asked me where I wanted to work. I was affected when I saw the Old Bazaar. The atmosphere and authenticity of this city which has the marks of Ottomans and which has its own place in history by protecting itself glamorized me. I said this is my city and in 1996 we started to serve Safranbolu by restoring Kazdağlıoğlu Square in the Old Bazaar. After working almost 8 years for this company as a construction supervisor and manager, in 2002 I established my company in Safranbolu. By accomplishing the most difficult restoration task of the region successfully, we started the adventure of Safranbolu. By opening the 500 meters part of Bulak Mencilis Cave, which is 6042 meters, to tourism we said “Hello Safranbolu! Here is Unal Engineering Firm to serve you.” Safranbolu, which attracts attention with its cultural richness and with its houses built in 18, 19 and 20th centuries, is an important region. I, my family and my company know the value of that.

Y.D.: Could you please tell us how you went into business?

C. Ü.: My life is all about challenge. My mom had a problematic pregnancy. People said there would be abortion but I survived and clutched on life. My challenging and undeterred attitude starting from my birth was on the same level from my childhood to my adulthood. When I was just 17, I took the university entrance exam in Kars. Imagine the technology and transportation difficulty of those times. It’s about challenge that I took the exam 850 kms far away in Kars instead of my hometown. When my father saw that exam document, he said “Congrats for your exam place, you will take it in Kars Gazi Primary School, not that far”. I said “it is impossible, it must be Gaziosmanpaşa Primary School”. Then I found out it was really Kars. You are a high school student, you have targets, you are going to take one of the most important exams of your life, and the exam place is 850 kms far away. Imagine my bewilderedness. Thinking that it must have a good side, I went to Kars by train which took 24 hours and came back on my own. I have gained what I have alone. After the marriage, we kept struggling with my beloved wife. Then, our managers and employees joined our challenge. The first law of my personal constitution is “God gives the sustenance. Work for the sustenance, earn to share.” During my primary school years, my mother made me sell dairy products and egg to make me get accustomed to trade. It was not ordinary at that time because children used to get ashamed of selling products in the streets. I used to sell all the products my mother gave me. She was generous and used to give my pocket money. With my first pocket money, I bought a calculator. Another child would buy ice cream, chocolate or ball. It is about my character that I have always been into trade. I didn’t walk, I always ran. I was very dynamic. During my elementary school years, I worked as a shepherd and gardener. I didn’t stop working when I attended university. My target was to buy a car and for this I needed to make money. And this was possible in Istanbul. In 1992-1993 years, for the matches between Galatasaray-Manchester and Fenerbahçe’s or Beşiktaş’s matches against European teams, with my friend we used to go to Istanbul from Konya by train. From the shop in Dolmabahçe, we used to borrow products such as scarfs, gloves and flags; sell them and pay the money back after the match. We could sell a flag -that we bought for 1 kuruş- for 1,5 kuruş. When we had an important victory such as Manchester United win, we used to sell them for 10 kuruş. We could sell the gloves even in summers. With the money we made, we used to go to Mercan Yokuşu in Istanbul and buy the popular jeans and pullovers of the time. We used to come back by bus as we made money. When we returned, we used to sell these products to our friends at university in three instalments depending on their scholarship dates. The more money I made, the more love I started to feel towards trade. Before I became a 3rd year student, I reached my target and bought a Murat 131. I bought it with the money I made thanks to trade. I also helped my father pay the loan he got for the wedding costs of my brother and two sisters. Besides, I kept working during the summers. I used to go to Fethiye Ölüdeniz to sell the famous pots of Nevşehir. I used to get permission from the authorities in Çalış Municapility saying “I am a student. May I sell these products?” and they allowed only me to sell. During my university years, wherever I applied for scholarship, I had a positive result. I applied for 15 times and got 15 different scholarships. When I didn’t need, I said I had money and refused the scholarship. I was lucky child. When I finished university, I came back to Kayseri and worked for Kayseri Metropolitan Municipality, Department of Public Works and Engineering for a short time. The mayor knew me as he was a relative of my mother. He wanted me to keep working in the department but trade was my only dream. I thought I would be more beneficial for my country so long as I was in trade. If I were an officer, I would make a living only for myself but I did not want that. My father and elder brother were officers in the army. When I was just a child, I promised myself not to be an officer like them but to go into business. After the municipality, I started to work for a private company and the first city was Giresun. We made a successful restoration in Giresun. Then, we restored Pontus Government Office in Samsun and I came to Safranbolu. I love my country and serving my country. I do not believe that the things I have belong to me. I believe that they belong to God first, and then to my country. Thanks to our successful works, more than 25 firms which are active in Turkey originate from Unal Engineering group. These firms keep serving the country. I think that our firm is a model for many firms in the region.

Y. D.: It is possible to see your mark wherever we look, especially in the important tourism destinations of Safranbolu such as Bulak Cave, Crystal Terrace, Hıdırlık Terrace. Did you hope to accomplish that kind of important projects when you established your firm?

C. Ü.: Very good question Mr. Dikmen. I knew that I would reach my targets because I trusted myself a lot. I can just say that I reached the targets earlier than I guessed. When we did something, we did not say it was easy or difficult. We worked to make it happen successfully. Bulak Mencilis Cave required hard work. Nobody could handle but we did. We were in another city far from home. If you want to be accepted in another city, you need to work hard and you need to do what others cannot do. We showed maximum effort, worked a lot especially for Karabük and Safranbolu but Karabük and Safranbolu gave us a lot as well. I am grateful and thank a lot. Our Crystal Terrace project is one of the special projects of the world. When you look at the Crystal Terrace in Arizona State of America, you see that the points of junctions are quite simple and achievable. On the other hand, our Crystal Terrace project in Safranbolu is unique in terms of its hypotenuse junctions off the land. It is one of the best projects of Unal Engineering. This project has become a model for Turkey and this makes us proud. Hıdırlık Terrace and Old Government Office restorations were also not easy for many like Bulak Mencilis Cave and Crystal Terrace projects. These projects require courage and we managed it so they helped us grow. If you invest properly, you can keep growing. As I said, I do not walk, I run. We are going to carry out our new projects running.

Y. D.: At the same time, we see you in different communities. Among that much work, is it difficult to be active in these fields?

C. Ü.: No. Instead, it motivates me more because I get tired when I stay passive. I have been in different communities for years and still I am active. Now, I am the president of Safranbolu Trade and Industry Chamber. I am the vice president of Karabük MÜSİAD. I was the vice president of The Party in Karabük. In addition, I am the chairperson of Foreign Affairs Economical Coordination of DEİK, which has mark on international projects and has respected businessmen who have managed to have places in Forbes magazine; and I am also a member of board in Turkey-Montenegro DEİK in Montenegro where we established companies to invest. In addition to our trade, the energy of being active in different communities makes us more energetic and enthusiastic in trade, and helps us provide employment and added value.

Y. D.: Apart from Karabük and Safranbolu, your company carries out projects in metropolitan cities of our country as well. What would you like to say about the status of your company in our country?

C. Ü.: First of all, there is no doubt that we had our energy thanks to Safranbolu. In addition to Safranbolu, we have made restorations, built houses and completed state constructions in many cities such as İstanbul, Ankara, Zonguldak, Kastamonu, Kayseri and Bartın. For example, Amasra Museum is the second interactive museum after Koç Museum. We are honoured to have completed its restoration. In order to carry the past into the future generations, our government have taken important decisions with the ministries and local authorities. The main aim of restoring an old and dysfunctional structure must be to give it back to daily life of man. Restorations include both big actions such as rebuilding and small actions such as completing a lack in detail. The cleaning to make the structure seem original again is also under the term restoration. If there is a work on a historical structure which needs a restoration, all the actions must be based on data proved to be correct. Or else, it is possible to give irremediable harm to the structure and its environment. The aim of restoration is to reveal the cultural aspects of a structure. We are restoring first and second stages of Art and Sculpture Museum together with Ankara Governorship. This museum is one of the most important museums of Turkey related to art and sculpture. It includes more than 3500 paintings. The most precious works of Turkey and the world are preserved in fire-resistant cabinets we brought from Italy. Ulucanlar Semi-Open Prison, which is well known in our country, was also restored by our group. We completed the restoration of Ankara Hamamarkası in harmony with historical style. We delivered a lot of works to foundations. We are about to complete the restorations of Ahmediye Madrasah and Kaymak Mustafa Paşa Mosque, which is known as “Bordo Mosque” as well and is on the corner of Kuleli Military High School in İstanbul. Hüdai Hazretleri Social Complex is also one of the projects that we delivered in İstanbul. Wherever we do business, our priority is to buy the products from the firms in Karabük and Safranbolu. When we restore somewhere in İstanbul, we call the firm here and say “we need dye and wood materials, get prepared”. While restoring Ulucanlar Prison, we called the firm here and bought the air-conditioners from them. Also while selling houses in Safranbolu, we try to develop the economy of the region.

Completing these works makes us proud but the employment we create while working makes us proud much more. We employ about 400 people ever year. Even during the crisis, we fired none of our workers and finished our projects. We did not panic while many other companies did. The thing I told my managers was: “No matter what happens, we are going to keep working and producing. I know under what circumstances you are working. We have never done something easy and will never do in the future. You have to give maximum effort. Suppose that something went wrong and we were not paid. We have 400 workers. Number one is Cengiz Ünal. I will sell anything I have. If not enough, the managers will sell anything they have. But never ever we will fire a worker because of a crisis.” Because of this approach to our workers, they have never disappointed us. They have worked a lot. I thank a lot to each of them.

Y. D.: You have just mentioned that you are a board member of DEİK Montenegro-Turkey. How did you start in Montenegro?

C. Ü.: I travel abroad a lot. I have had business trips with Trade and Industry Chamber, MÜSİAD and DEİK. In these trips, I thought that the people of our region were capable of doing business abroad. As I am interested in investing, I generally thought what I could do in these countries. I went to Albania-Montenegro business trip with Safranbolu Trade and Industry Chamber 3 years ago. I felt that Montenegro was an undiscovered paradise with its history and its closeness to Italy and Europe. When I came back, I made researches and consultations, and had meetings with consulting firms and started 8 companies there. We have projects and targets there as well. We offered the Crystal Terrace project that we constructed in Safranbolu and are waiting for their answer. We are thinking on working in other European countries. Of course, these are long term projects. We need to know the country, the people, their trade and encouragement. As I am in the board of DEİK, the commercial actions between Montenegro and Turkey are under the control of us. There are investments in health, housing and tourism but DEİK do not advice big investments at first. As the country is a small one with a population of about one million, it may not correspond to the investment. These are what we are doing abroad nowadays and we are walking towards our new targets.

Y.D.: What is your golden advice for the young people who want to get into business?

C.Ü.: The most important thing I want to say to the young: be honest and share what you earn. When you do not share, you cannot grow in your life. The important factors that bring success are to work systematically, to know what you do and to be fair. Education is very important. If possible, they should go to university or take occupational training. They should start business where they can be successful. They cannot manage if they do business in a field that they do not know. There is a saying: “success belongs to one who says I will succeed.” This saying is very important in business. Courage and success are related to each other. If they say “I can do in this field”, they can start without fear. Do not forget that time is the most precious thing you have. You should use it more carefully than you use your money. You can refund money, but you cannot have the time back you waste. Shortly, know yourself, know what you want and be realistic, which means your desires and you possibilities should be in harmony with each other.

Young people should be eager to serve our country. Selçuk Bayraktar is a good example of this. He is a man I do appreciate. He is a man who works non-stop, produces unmanned aerial vehicles and helps us struggle with terror groups and enemy countries. If the young look for a modal, they should see Selçuk Bayraktar. He is a very strong success story.

Y.D.: What are the new targets of Cengiz Ünal?

C. Ü.: One of my important targets is to carry out remarkable restorations in Europe through Balkans. Now we are among the limited restoration firms in our country. We want to pass the borders. My targets are all about trade not about position or chair. Those kinds of people employ very few numbers while we employ hundreds of people and get happy to see that they make a living.

Y.D.: You employ hundreds of people. Do you feel the responsibility of that?

C. Ü.: I do feel. The problems that the construction industry has faced recently are clear. It is the same in our region. The companies have either arranged concordatum or gone bankrupt. You have to be very careful in this profession. In order to survive, you must have equity capital. This is the biggest problem in our country. We all have houses, cars, properties. We have a lot that we can sell. During a crisis we cannot sell them and we have difficulty as we do not have the capital. As a result bankruptcies are inevitable and the unemployment rate in the country increases. The responsibility I feel the most is for our workers. I have been in this business for 20 years and I have never fired a worker. Only a few of them who wanted to be officers or who had valid excuses have left us. To continue like this, we are standing up the difficulties.

Y. D.: Finally, would you like to say anything to our members?

C.Ü.: I want to tell the story of crow and eagle to show that we should not give up on the way of success. Crow is the only animal that can settle on an eagle while flying. The eagle does not mind that and flies higher. When the amount of oxygen decreases, the crow loses its conscious and falls down. That is to say, when you go towards your target, you should not mind the people who try to prevent. After a while, they are going to fall down. Honesty should be our truth. Like worship, trade does not go with trick so we should not leave honesty. Finally, we should thank the people and the God. I thank and send my respects to the people of Safranbolu, the members of Safranbolu Trade and Industry Chamber and the people who believe and trust us.

11 sayi tso - cengiz ünal - TR.pdf

 

X